Adeta başka bir yüzyılda yaşayan Safranbolu başarılı bir koruma anlayışı sayesinde bugünlere gelebilmiş. Safranbolulular kültürel miraslarını korurken turizmden büyük gelirler elde etmesini de bilmiş.
![Safranbolu gezilecek yerler]()
Safranbolu'nun Osmanlı döneminde kervan yolları üzerinde olması nedeniyle önemli bir ticaret merkezi haline gelip zenginleştiği kabul ediliyor. 1940’lı yıllarda Karabük'e demir-çelik fabrikası kurulunca Karabük hızla gelişmiş ve yeni binaların çoğu oraya yapılmış. Bu sayede Safranbolu beton canavarının hışmına uğramaktan kurtulmuş. 1975 yılında SİT alanı ilan edilerek korumaya alınan Safranbolu’da 810 sivil mimarlık örneğiyle 165 anıt eser tescil edilmiş.
UNESCO bu nedenle Safranbolu’yu “Dünya Miras Listesi’ne almış. Şimdi Safranbolu korumanın başkenti olarak görülüyor, çünkü Türkiye’deki yaklaşık 50 bin kadar korunması gereken kültür ve tabiat varlığının 1131’i Safranbolu’da bulunuyor. Koruma altına alıp çivi çakmayan ya da çaktırmayan zihniyete teslim olunmamış, koca ilçe neredeyse baştan aşağıya restore edilmiş, tarihi yapılara turistik işlevler kazandırılarak halkın bu işten kazanç elde etmesi sağlanmış, eski çarşılar da onarılarak ilçenin kaybolmaya yüz tutan el sanatları canlandırılmış.
Safranbolu'da Gezilecek Yerler Listesi
Safranbolu Evleri
Safranbolu ilçe merkezinde 18. ve 19. yüzyılda inşa edilmiş 2000’e yakın ev var. Aynı yıllarda inşa edilmiş hanlar, hamamlar ve camiler kent dokusunun diğer önemli unsurları. Tarihi evler Safranbolu'nun iki ayrı kesiminde toplanmış. Birincisi “Şehir" denilen ve kışlık olarak kullanılan bölge, İkincisi “Bağlar” denilen ve yazlık olarak kullanılan 3,5 km ötedeki bölge. İki derin vadinin içinde gelişen şehir, kale, dükkanların yer aldığı çarşı, kışlık evlerin bulunduğu Akçasu, Gümüş, Musalla, Kalealtı ve Tabakhane semtlerinden oluşuyor. Safranbolulular kışın Şehir’deki evinde yaşar ve yazın havaların ısındığında birkaç yüz metre daha yüksekteki Bağlardaki yazlık evlerine göçermiş. Ancak çarşıda yazın da üretim ve ticaret hayatı sürermiş. Şehir’de yeni bina inşa edilmesine izin verilmemiş, modern yerleşim Kıranköy ile Hastarla civarında gelişmiş.
Safranbolu evleri ilçenin topografyasıyla uyumlu olarak inşa edilmiş, hiçbiri diğerinin manzarasını kapatmıyor Çıkmalarla sokağa taşmış Safranbolu evlerinin çoğu üç katlı ve geniş hacimli. Evlerde mahremiyete büyük önem verilmiş; bu nedenle evler birbirlerinden yüksek duvarlarla ayrılmış, pencerelere de ahşap kafesler konulmuş.
Kaymakamlar Evi
Safranbolu evlerinin en ünlüsü Kaymakamlar Evi. Safranbolu kışlası kumandanı Hacı Mehmet Efendi’ye yarbay anlamına gelen “Kaim-Makam” denilmesi nedeniyle evi de böyle adlandırılmış. İlçedeki gündelik yaşamın canlandırıldığı bir müze olarak düzenlenen ev haftanın her günü gezilebiliyor.
Kileciler ve
Mümtazlar Evleri de Safranbolu'nun ziyarete açık evlerinden.
Safranbolu evlerinin bir bölümü butik otel olarak kullanılıyor, bunlardan biri de
Asmazlar Konağı, konaklamayanlar ancak dışarıdan görebiliyor.
Yemeniciler Arastası
Çarşı ilçenin en canlı ve turistik yeri. Burada şimdinin pasajlarını andıran avlulu çarşılar var. Bunların en bilineni halkın Arasna dediği Yemeniciler Arastası. Eskiden yemeni denilen ayakkabıların üretildiği çarşıda artık hediyelik eşyalar satılıyor. Çarşının büyüklüğü geçmişte Safranbolu'nun ne denli önemli bir ticaret merkezi olduğunu da gösteriyor. Çarşının tam ortasında ise
Cinci Hanı ve hamamı var.
Hıdırlık Tepesi
Safranbolu’yu kuşbakışı seyretmek isteyenler ya Hıdırlık Tepesine ya da Kale’ye çıkmalı. Kale’deki
Safranbolu Kent Tarihi Müzesi’ni de görmek gerek.
Hagios Stefanos Kilisesi
İlçenin bir başka ilginç köşesi ise şimdi Safranbolu'nun bir mahallesi olan Kıranköy. Eskiden burada Rumlar yaşarmış. Rumlardan kalma
Hagios Stefanos Kilisesi mübadeleden sonra camiye çevrilmiş, bitişiğindeki okul ise kültür merkezi olarak kullanılıyor.
Yörük Köyü
Safranbolu'nun yanı başındaki
Yörük köyü de minyatür bir Safranbolu adeta; bozulmadan, yağmalanmadan günümüze ulaşmayı başarmış. Üstelik daha bakir ve sırlarla dolu.
Yörüklüler Kanuni döneminden başlayarak orduda görev almaya başlamışlar, böylece bir ayakları hep İstanbul’da olmuş. Sekban ve Müsellem ocaklarının nüvesini Yörük köylüler oluşturmuş. Av köpeklerine bakmakla görevli Sekban ocaklarının bir görevi de orduya ekmek pişirmekmiş. Zamanla Yörük köylüler Safranboluluların çoğu gibi fırıncılık, ekmekçilik ve börekçilik mesleklerinde yoğunlaşmışlar, bir zamanlar İstanbul'daki fırınların çoğunun sahibi onlarmış. Kazandıkları paralarla Safranbolu tarzı büyük konaklar inşa ettirmişler köylerine, içlerini de İstanbul’da gördükleri eşyalarla donatmışlar.
Cumhuriyetin ilk yıllarında bile İstanbul'daki fırınların yarısı Safranbolulularınmış (çoğu Yörük köylüymüş). 2. Dünya Savaşı yıllarında ekmeğin karneyle satılması fırıncıları zora sokunca çoğu bu işi bırakmış. “Yağma Hasan’ın Böreği” deyimi de bu köyle ilgili. Anlatılanlara göre Yörük köylü Karaköy börekçisi pişirip beğenmediği börekleri sokağa döker, vatandaş da bunları kapışırmış. Leyla Gencer’in babası da Yörük köylüymüş. Köylüleri dünyaca ünlü hemşehrilerini unutmamış ve bir sokağa adını vermişler.
Eski bir Bektaşi köyü olan Yörük köylüleri dedelerinin Bektaşi olduğunu gizlemiyor ama artık Sünnileştiklerini de itiraf ediyorlar. Yörük köylüler Bektaşiliği unutmuş ama kültürlerindeki Bektaşi etkisi yok olmamış. Her ne kadar artık Bektaşi değiliz deseler de Bektaşi izlerine dokundurmamışlar. Bu izler köyün girişindeki Bektaşi sarıklı “Hu dost” yazan mezar taşlarıyla başlıyor, ama en çok
Sipahioğlu Konağı’nda ve çamaşırhanede görülüyor.
Sipahioğlu Konağı
Sipahioğlu Konağı üç yüz yıllık bir yapı. Konağın içinde hem yaşanıyor hem de gezi evi olarak kullanılıyor. Konağın sahibi bu evde yaşayan sekizinci kuşakmış, aslında büyük bir konak iken satılmış ve ikiye bölünmüş. Sipahioğlu Konağı'nın sahibi bu bölünmüş konağın ikinci katında yaşamını sürdürüyor, üçüncü katı ise dedelerinin eşyalarını sergilediği küçük bir müze gibi düzenlemiş. Üçüncü katta sergilenen eşyalardan duvarlardaki kalem işlerine kadar her şey orijinal. Neler yok ki, anlaşılan evin sahipleri İstanbul’da gördükleri ne varsa köyüne taşımış.
Yüz yıllık bir dinlenme koltuğu, kırk yamalı bohça, kendi tabutunu taşıyan Hz. Ali'nin camaltı resmi, antika radyolar, 1900 yılına ait ajanda, köy yerinde görmeye alışık olmadığımız bir kütüphane, fes kalıbı, yüz yıllık presler gibi birçok obje var bu katta. Sanki Anadolu'nun bir köyünde değil de İstanbul’un eski bir konağında gibi hissediyor insan kendini, küçük İstanbul gibi bu köy. Odaların duvarları kalem işleriyle süslenmiş, dikkatli bakıldığında ressamın tarih attığı, hatta resimleri bitirdiği saati yazdığı görülüyor.
Tavan döşemeleri ve dolaplar çivi kullanılmadan yapılmış ve sanki yeni yapılmış gibi duruyor. Bütün objelerdeki ortak nokta ise Bektaşi simgelerinin işlenmiş olması. Kalem işlerinde on iki imama atfen on iki sayısına dikkat edilmiş, yer yer üçler, yediler, kırklar vurgulan da yapılıyor, baş odadaki ocağın mermer korkuluğunda bile Bektaşi sarığı göze çarpıyor. Köyün çamaşırhanesini de 19. yüzyılda Sipahioğlu sülalesi yaptırmış, anahtarı da konağın sahibinde.
Sanat galerisi olarak kullanılan çamaşırhanede de Bektaşi izlerini görmek olanaklı.
Yapmadan Dönme!» Müze evleri görmeden,
» Tarihi çarşıları dolaşmadan,
» Kent tarihi müzesini gezmeden,
» Hıdırlık tepesine ve kaleye çıkmadan,
» Eşin dostun için Safranbolu lokumu almadan, DÖNME!
Safranbolu'da Ne Yenir?
Safranbolu'ya özgü yemekler arasında
yayım çorbası, sirkeli kelle, tereyağlı taze fasulye, Peruhi ve cevizli keşli yayım (erişte) başta geliyor. Safranbolu'nun lokumu ve cevizli yaprak helvası da çok ünlü. Safranbolu'ya adını veren safran ise lokum ve zerde tatlısı yapımında kullanılıyor. Gıda, ilaç ve kimya sanayinde kullanılan safran gramla satılan çok değerli bir bitki. Bir zamanlar Safranbolu civarındaki köylerin çoğu geçimini safran üretiminden kazanıyormuş. Ancak zahmetli bir iş olması nedeniyle Davutobası köyündeki birkaç aile dışında safran yetiştiren kimse kalmamış.
Safranbolu Nerede, Nasıl Gidilir?
Safranbolu;
Karabük'e 8 km, Gerede'ye 90 km, Ankara'ya 220 km ve İstanbul'a 395 km uzaklıkta. Safranbolu'dan Kastamonu yönüne doğru 11 km gidildiğinde Yörük köyüne ulaşılıyor.