Nalıncı Baba işine akıl sır ermez, gizemli ve keramet sahibi garip kullardan olarak kabul edilir. Adı, Muhammed Mimi Efendi...
Mimi Dede ya da Mimi Baba da derler. Memleketi Bergama. Mesleği, nalıncılık yani bugünkü adıyla söylerken takunya yapıyormuş. Nalıncı Baba'nın mütevazı bir türbesi, birde meşhur hikayesi var. Bunların dışında hakkında pek fazla bir bilgi de yok esasen.
Nalıncı Baba Hikayesi
Hikayesine bakacak olursak, kendi devrinde ve çevresinde namaz niyaz bilmez, içkici, işretçi, zani, ölse cenaze namazı bile kılınmaz, ezcümle sapkın ve de günahkar bir zat olarak şöhret bulmuş.
Ahali nezdindeki evliya şöhretini öldükten sonra bulanlardan yani. Evliya Çelebi'nin demesine göre ise
Nalıncı Mimi Dede, Sultan III. Murad devrinin sayılı meczuplarındanmış. Ona kimisi Mevlevi dermiş kimisi de Halveti. Yaz kış hep nalınla gezer, Azaplar Çarşısı'nda da nalıncılık edermiş.
Esasları aynı olmak üzere üç beş farklı varyantlı bir hikayesi var Nalıncı Baba'nın. Hikayesine kısaca değinmek gerekirse o da şöyle:
Sultan III. Murad Han bir gece garip bir rüya görür. Bu rüyanın manasını ve hikmetini merak eder. Yanına veziriazamını alır düşer tebdil kıyafet yollara. İstanbul sokaklarını arşınlayıp dururlar bir süre. Unkapanı civarlarında bir mola verdikleri sırada, ortalık yerde yatan bir ceset görürler. "Bre, kimdir bu, necidir ve bu hal de nedir?" diye sual ederler çevreye. Ahaliden biri: "Aslında iyi sanatkardı.
Azaplar Çarşısı'nda çalışır, nalının hasını yapardı. Ancak ne namaz vardı bu âdemde ne de niyaz. Kazandıkların içkiye, fuhuşa harcardı. Hem şişe şişe şarap taşır evine, hem de nerede namlı, batağa saplanmış kadın varsa takardı peşine. O yüzden kaldı böyle orta yerde, kimse kılmayacak cenazesini heyhat" der.
Padişah gördüğü rüyanın etkisindedir hala. Veziriazamına "Ne olursa olsun. Nihayetinde Müslüman, hem de bile tebaamızdır. Bu vazife artık bizimdir, gel kaldıralım şu cenazeyi" der. Hemen harekete geçerler. Cenazeyi alırlar gelirler camiye. (Derler ki o camii, Fatih Camii'dir) Veziriazam sağa sola koşturur, kefen, tabut bulur. Padişah kazanların altını yakar. Usulünce yıkarlar cenazeyi. Padişah önde veziriazamı arkasında cenaze namazını kılarlar bu garip adamın.
Ama mesele henüz vuzuha kavuşmamıştır. Gizem çözülememiştir yani. Bir de cenazeyi defnetme meselesi var tabii. Nasıl olacaktır bu? Hünkâr veziriazamını gönderir "git, bir soruştur bakalım evi nerededir" diye. Veziriazam sorar soruşturur, nalıncının evini bulur. Kapıyı yaşlı bir kadın açar. Durum anlatılır. Kadın bu haberi bekler gibidir zaten. Gözyaşlarıyla ve tevekkülle karşılar olanı biteni. Evin bahçesinde açılmış sahibini bekleyen boş bir mezar da vardır. Oraya defnederler merhumu.
Şimdi gelelim öbür meseleye. Bu adam kimdi ve bu acayip halleri nedendi?. Görünüşüne ve ev hayatına bakılırsa öyle söyledikleri gibi birine de benzemiyordu halbuki. Sorar hünkar sonunda yaşlı kadına. Kadı da anlatır o vakit serencamını: "Biliyor musun oğlum?" diye dertli dertli söylenir önce, "Bizim efendi bir alemdi vesselam. Akşamlara kadar nalın yapar, ama birinin elinde şarap şişesi görmesin, elindekini avucundakini verir satın alırdı. Sonra 'Ümmet-i Muhammed içmesin' diye getirip dökerdi helaya...
Sonra kötü yola düşmüş kadınların ücretini öder eve getirirdi. 'Ben sizin zamanınızı satın aldım mı, aldım' derdi. 'Öyleyse şimdi bizim hanımı dinleyin' der, çeker giderdi. Ben de menkıbeler anlatırdım onlara. Mızraklı İlmihal, Hüccet-ül İslam okurdum. Mahalledeki camiye değil, uzaktaki mescitlere giderdi. 'Öyle bir imamın arkasında durmalı ki' derdi, 'tekbir alırken Kâbe'yi görmeli.'
Bir gün 'Bakasın Efendi!' dedim, 'Sen böyle yapıyorsun ama komşular seni kötü belleyecek. İnan ki cenazen kalacak ortada'.
'Kimseye zahmetim olmasın!' deyip mezarını kazdı bahçeye. 'İş mezarla bitmez ki, ölünce kim seni yıkasın, cenazeni kim kaldırsın?' dedim.
O zaman da önce uzun uzun güldü, 'Allah büyüktür hatun' dedi, sonra da, '
Hem padişahın işi ne? 'diye laf etti ki hala bilemedim manasını ben bu sözün. Dedim garip bir adamdı bizim efendi."
Hikayenin sonundan da anlaşılacağı üzere Sultan III. Murad gereken mesajı almış ve üzerine düşeni de yapmış derler. Baba erenlerin kabri üzerine bir kubbe, yanı başına da bir çeşme koydurmuş. Hatta adını bir tekke ile yaşatmış diyenler de var.
Evliya Çelebi'nin aktardığı bir başka rivayette de gece Sultan III. Murad'ın rüyasına giren
Nalıncı Baba'nın ona "Sultanım, ben bu dünyanın tam elli sene suyunu içtim... Ekmeğini yedim. Şimdi ölüyorum. Bana öte dünyanın kapısı açıldı ve kabir göründü... Yarın cenaze namazımı Fatih Camii'nde kılmaya hazırlan... Beni evime göm... Üstüme bir kubbe, anıma bir tekke, önüme de bir çeşme yap" dediği anlatılır.
Hurda Teferruat/Meraklısına
- Mimi Dede diye de bilinen Nalıncı Baba, aslen Bergamalıdır.
- Sultan III. Murad'ın Baba'nın eşine ölünceye kadar maaş bağladığı rivayet edilir.
- Bulunduğu mekan olan Cibali, İstanbul'un en latif semtlerinden olup, bir hafta sonu buradan başlayarak Ayvansaray'a kadar uzanan bir gezi planlanabilir.
Nalıncı Baba Türbesi Nerede?
Nalıncı Baba'nın kayıtlardaki vefat tarihi, miladi 1592. Türbesi Unkapanı'nda, köprüye gelmeden önce solda içerideki sokakta. Eski Cibali Tütün Fabrikasının, şimdinin Kadir Has Üniversitesinin arkasında, Haraçzade Camii'nin karşısında.
Nasıl Gidilir?
Unkapanı'ndan Fatih veya Aksaray istikametine giden herhangi bir İETT otobüsüne binildiğinde eski Tekel binası önünde inilmeli. Açık adresi, Cibali Mahallesi Üsküplü Caddesi No:15, Fatih/İstanbul.